1 Mayıs 2016 Pazar

TÜRK EDEBİYATINDA AYDAKİ ADAM TANPINAR



      Nazlı Eray’ın kaleminde, ölümünden yıllar sonra Türk edebiyatına damgasını vurmuş, zamanının çok ilerisinde bir yazar , Ahmet Hamdi Tanpınar var bu kez. En güzel eserlerini "ahır" dediği odasında yazan, güzel kadınlara hayran, parasız, bir türlü iki yakası bir araya gelmeyen “Kırtıpil Hamdi”. Çevresindeki “sükut suikastı”nin en büyük kurbanı, kumar masalarında şans arayan, borç para istediği için artık dost toplantılarına çağrılmayan, muhteşem yazar. “Bu gece ölebilirim” demiştin bir gece. “Daha ne kadar ömrüm var?” Tir tir titretir bu cümleler beni. 
     Ve yakın çevren: Dublaj kraliçesi “fitne fücur” Adalet Cimcoz, ilk kadın Hamlet Nur Sabuncu, kil yiyen şair Ahmet Haşim, deli gibi aşık olduğun Nesteren, esrarengiz Sarı Fizikçi. Muhlis Sabahattin’in veremden ölen kızı Melek Kobra ve Rudolf Valentino’ya benzeyen kocası Ferdi Tayfur... Şişli’de bir apartman , İstiklal, Narmanlı Yurdu. Kıyasıya bir hayat, beş parasız , umut ve rüya dolu. Geçmişte topluma bağışladığı eserleri ile devrim yaratan bir sanat devinin yaşam öyküsünü ve onun hayatını ele alan güçlü bir kalemi okuduk. Aşağıya da kitabın kapağının resmini koyuyorum. Kitabın kapağında bile beni etkileyen bir şeyler var. Bu kitap Türk edebiyatının  en kıymetli eserlerinden biri.

  




http://storybird.com/books/seni-bekliyorum/?token=2w6padns96
Buda benim dijital hikayem. Oraya da beklerim


KİTAP İÇİN TASARIMLAR










 

KİTAP TANITIM AFİŞLERİ

           


      Yukarıda iki tane afiş çalışmam var. Bir şeyler yapmaya çalıştım umarım başarmışımdır , umarım beğenirsiniz.


KARAKTER ANALİZİ

 




       Başlıkta da yazdığı gibi karakter analizi yapacağız. Bu bitmesini istemediğim dalgada kayık misali ufak bir tur attıracağım size. Aslını isterseniz kitap çok üstü kapalı yazılmış. Bir karakter hakkında tam olarak durulmamış. Ama denizden elde ettiğim kadar bilgi ile ufak da olsa tattıracağım size deniz havasını. 
     
        İlk olarak anlatıcıdan başlamak istiyorum. Kitap kahraman bakış açısı ile yazılmış ve kitabı bize aktaran kişi anlatıcı. Tanpınar ile Düşize Hanım arasındaki iletişim ağı olarak adlandırabiliriz sanırım bu karakteri. Yada şöyle desek daha doğru olabilir , hikayedeki olay ağını başlatan kişi. Sanırım böyle daha doğru oldu. Anlatıcı her gün Düşize Hanım'a -yatalak hasta kadın- Tanpınar'ı anlatmak için gidiyordu. Düşize Hanım sebebi ile Tanpınar'ı araştırmaya başladı. Tanpınar'ın günlüğünü ele geçirip onun hayatına tam anlamıyla misafir olması ile birlikte Tanpınar'a karşı bir hayranlık başladı içinde. Tanpınar da kendini görüyordu. Pişmandı anlatıcı , geçmişte yaptıkları yüzünden. İstanbul'u terk ettiği için pişmandı. Babası onu hiç sevmediği için de üzgündü biraz. Özlüyordu sevdiğinin yanında olduğu yılları. Fakat o bunların hepsini içinde yaşadı tıpkı Tanpınar gibi. 

        Şimdi aşığı olduğum insanda sıra , Ahmet Hamdi TANPINAR. Kitabın kilitli insanı. Bütün dertlerin üstüne yıkıldığı yüce gönüllü adam. Kitaptaki neredeyse bütün olaylar Tanpınar'ın üzerinde esiyordu. Herkesi etkisi altına aldığı dünyası ölümünden yıllar sonra keşfediliyor. Yaşadığı dönemde seveninden çok sevmeyeni vardı.  Bu insanların onu tanımamasından kaynaklanıyordu. Sessiz, içine kapanık , umuttan elini ayağını çekmiş , hep bir geç kalmışlık hissi ile yaşayan şair ve yazar. Kitapta bahsedilen dönemde Mahur Beste adlı kitabını yazıyor. Daha doğrusu yazmaya çalışıyor.  O dönemde maddi olarak da manevi olarak da çok sıkışık bir durumda. Dostum dediği insan onu küçümsemişti , belli etmese de onun üzüntüsü içerisinde idi.  Günlüklerinde  ise hiç o büyük aşkından bahsetmemişti. Asistanı bu duruma " Tanpınar onurlu adamdır. tahmin etmişti bu günlüklerin ortaya çıkacağını , ondan hiç bahsetmedi. " dedi ki bence de haklıydı. Her şeyi içindeki hapishanede , kendi adaleti ile halleden adam bu büyük aşkını dile getirir miydi ki. 

        Düşize Hanım , ah o bir Tanpınar aşığı. O bu kitaptaki her daim umut vaat eden karakterdi. Bildiği halde dinlerdi Tanpınar'ı. Anlatıcıya  geçmişinin anahtarını tekrar hediye etti. Huzura çabuk eriyordu. O hasta , felçli vücudun da çok şey taşıyordu. Herkesten çok şey biliyordu Tanpınar hakkında ama konuşmuyordu. 

        Garson , Lebon Pastanesi garsonu. Etkiliyordu Tanpınar onu. Okuduğu , çevirdiği o günlük heyecanlanmasını sağlıyordu. Kısa bir zamanda Tanpınar'ın büyük bir hayranı oldu. Anlatıcının telefonuna gelen , Tanpınar ile ilgili yapılan kötü yoruma sert tepkisini açıkça ortaya koymuştu. belki de bu en büyük kanıttı. Günlükleri okudukça ağlıyordu , bir adamın bu denli bahtsız olmasına şaşıyordu. 


         Muazzez Hanım , Tanpınar'ın Narmanlı Yurdundaki kahvesini yapan komşusu. Tanpınar hakkında sayılı kişinin bildiği şeyleri biliyor. Mesela Nesteren'in mor salkımı çok sevdiğini , Tanpınar'a bir fotoğraf makinesi hediye ettiği gibi nadir bilgilerden haberdar. Misafirperver , cömert bir kadın. 


         Çeşminur Hanım , fakültede Tanpınar'a kahve yapan kişi. Tanpınar'a sık sık kahve götürdüğü için fakültede adları çıkmış. Şüpheci bir kadın. Hemen telaş yapıyor ve yalanını bile ağzından kaçırıyor.


         Nesteren , Tanpınar'ın büyük aşkı. Bir ilkbahar sabahı Narmanlı yurdunun bahçesini şenlendirdi. Tanpınar'ın göz bebeği olan kara kediyi sevdi. Bahçe kapısındaki mor salkımı seyretti uzun uzun. Hayrandı ona Tanpınar. O güzelliğine , zarafetine her şeyine hayrandı. Tanpınar'ın en yakın arkadaşı il evlendi. Tanpınar onu ölene dek sevdi bunu bilerek terk etti İstanbul'u. Kitapta Nesteren'in karakteristik özelliklerinden hiç bahsedilmiyor.

        Selami , anlatıcının arkadaşı. bir zamanlar anlatıcı ile bir sevdaya kapıldılar. Kasetlerin içinde birinin hayatı vardı. bu cdleri bir sevda ile aradılar ancak izleyemediler. Selami kolay kolay vazgeçmeyen , sabırlı bir adam. Bu cd olaylarında da bunu gösterdi.


        Adalet ve Mehmet Ali Cimcoz ,  Tanpınar'ın dostu olarak benimsediği ancak sonradan aslında yapmacık iki yabancı olduklarını söylediği kişiler. Adalet bir magazin yazarı , bu köşede sevmediklerini yerin dibine sokarken sevdiklerini de göğe kaldırıyor. Tanpınar hakkında bir yazı yazdı bu köşede ve Tanpınar dan Hamdicik diye bahsetti ve onu bu yazı le küçük düşürdü. Karı koca olarak yanlız kalmaktan korkuyorlar. Daha doğrusu öldürülmekten korkuyorlar.


        Arif, Tanpınar'ın günlüğündeki yazı ve resimleri aya projeksiyon ile yansıtan adam.


      

   

30 Nisan 2016 Cumartesi

KİTAP HAKKINDA ELEŞTİRİ

 
     
Sanırım ben bu hikayede hiç adı geçmeyen ama hep orda var olan bir karakterim. Kitabın sayfalarında dalgalandım , sayfaları teker teker bir deniz gibi aştım ve karaya ulaştım. Ama mutlu değilim. Karaya sahip olunca fark ediyorum da aslında bir kara parçasına ihtiyacım yok. Hiç sonu gelmeden yelken açmak istiyorum bu kitabın denizinde. Bir sona ulaşmadan deniz üstünde mutlu olmayı arzuluyorum. Ama her zaman istediğim olmuyor tıpkı bu seferde olmadığı gibi. Sona ulaştım , eksik hissediyorum kendimi. Sanki böylece bitmemeliydi. Tanpınar bu kadar yanlış tanınmamalıydı. Limana geri dönmemeliydi gemi. Yada daha fazla anlatmalıydı Düşize Hanım. Sesini duymak istiyorum tekrar hasta kadının. Özlüyorum çocukların ayın üstündeki yazıları çevirirken ki heyecanını. Kelimeler dansa kaldırmış virgülleri ve yalnızlıklarını ortaya koymuş noktalar tüm ihtişamı ile. Arkada çalan o mahur beste ile zaman kavramı kaybolmuş bu gemide. Ah kelimeler ne çok etkiler bizi , değil mi. "Ne içindeyim zamanın, ne de büsbütün dışında." demişti Tanpınar bir gece yine hayatın sancısı içinde kıvranırken. Görmedi eserlerinin bu denli kıymetlendiğini. İçinde hep bir geç kalmışlık hissi ile yaşadı,  yaşlandı. Güzel kadınları severdi Tanpınar ama hiçbirini sevmedi Nesteren kadar. İçe dönük yalnız adamdı hep o. Kendi seçti bu yanlızlığı , kağıt yığınlarının içinde bukunduğu bir hapishane ve sürekli gelen kahveyi istedi.

KİTAP İLE BULUŞMA



  
   


      Kitabı almaya arkadaşlarım ile gittim. Üsküdar da kuruçeşme durağında bir kitapçı bulduk. Tabelasında 'KAPATIYOR' yazıyordu , içeri girdik. Arka fonda hafif bir müzik içeri mis gibi eski kitap kokuyor. Sahaf gibi , mazi gibi çok güzel bir yer. Hem kitapçı hem de kafe. Çalışan amcaya kitabımızı sorduk ama kitap orda yokmuş biraz fotoğraf çektik ve ordan çıkık. Yol üstünde başka kitapçı bulamayınca D&R'e gidip kitabı bulmak için raflara bakmaya başladık. Kitabı bulamayınca orda olan bir görevliye sorduk ve bize kitabı getirdi. Kitabın fotoğraf ve giflerini çektim bloğuma koymak için. Arkadaşlarımın da kitaplarını çekerken tam  bir saat oyalandık kitapçıda. En sonunda elimizde güzel fotoğraflar ve kitaplarla oradan ayrıldık. AVM'den çıkınca da otobüsümüzün hemen gelmesi büyük şans oldu.

YAZAR TANITIMI

       
        Nazlı Eray'ın Ahmet Hamdi Tanpınar a adadığı kitabı Aydaki Adam Tanpınar adlı kitabı bizi burada birleştirdi. Nazlı Eray Ankara'da doğdu İngiliz kız Ortaokulu  ,  Arnavutköy Amerikan kız Koleji ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde okuduktan sonra Turizm ve Tanıtma Bakanlığı'nda tercüman olarak çalıştı. Çeşitli gazetelerde köşe yazarlığı yaptı Edebiyatçılar Derneği'nin kurucuları arasında yer alan Eray , Türkiye Yazarlar sendikası ile uluslararası Yazarlar Birliği üyesi 1977 ve 1978 yıllarında yaratıcı yazın dersleri verdi ABD lowa Üniversitesi'nin Onursal üyesidir.  1959 ortaokuldayken Kaleme aldığı öyküsü Mösyö Hristo ile başlayan Eray'ın ilk öykü  kitabı Ah Bayım Ah 1975 te çıktı. Laz Bakkal başta olmak üzere pek çok öyküsü kültleşti. 'Karanfil Gece Kursu' öyküsüyle 1988 Haldun Taner Öykü Ödülü'nü , Aşkı Giyinen adam romanıyla 2002 Yunus Nadi roman ödülünü kazandı. Türk kütüphaneciler Derneği en iyi Romancı Ödülü'nü , Başkent Rotary Kulübü'nün Meslek Ödülü ve Fantazi ve Bilimkurgu Sanatları Derneği'nin ilk Mavi Anka ödülüne layık görüldü.
 
    Nazlı Eray'ın roman ve oyunları pek çok dile çevrildi. Öykülerinden kısa film ve televizyon dizileri yapıldı. Nazlı Eray , anılarını Tozlu Altın Kafes ve Bir Rüya Gibi Hatırlıyorum Seni adlarıyla kitaplaştırdı.